Kıskançlık Krizi

Siz bu satırları okurken, ben yine saçma sapan halde kendi sorunlarımda boğuluyor olmaktayım… Hatta boğulmuş ve kendimi asmış bile olabilirim.

Her uyandığımda ayaklarımdaki geçmek bilmez ağrıya alıştım, artık ağrı kesici bile içmiyorum. Yavaş yavaş organlarımı eriten sistemime de sitem etmiyorum. Hayat bu, nereden neyi alacağı belli olmaz hiç.

Ufak tefek sağlıksal sorunları geçersek, hiç bitmeyen varoluşsal sorgularımın içinde kaybolmuşum çoktan. Yaşanan herhangi bir olayı izlerken sanki insan kavramının çok uzağındaymışım gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyorum. Ders anlatan bir öğretim görevlisinin ne amaçla kendini bu materyalist sistemin çarkı olarak kullandırdığını merak eder dururum. Herkes sırf maddiyat peşinde olduğundan mı bu kadar çalışkan? Bir futbolcu hiç düşünmemiş mi hayatında 30-40 bin insanın önünde çimlerin üzerindeyken “ben ne yapıyorum?” diye. Herkes bir şeylerin ucundan tutarken aynı zamanda benim gibi sürekli bunları düşünme gayretinde mi acaba diye merak etmiyorum diyemem. Herkes bir işe yaradığını hissetsin diye bir sürü saçma sapan kollara bölünmüş bir sistem. Bilimadamlarına kadar herşeyin bu halde olduğunu bir tek ben görüyor olamam! İnsanlar olarak hiç bir işe yaramadığınızı benden duymanız pek de üzülmenize sebep olmasa gerek. Kontrol manyaklığınız her dalda kendini göstermiş. Sidik yarışını çoktan bitirmiş, tüy dikme sanatında senelerinizi harcamışsınız. Sırf zarar veren beyinsiz ama kendince de beyinli canlılarsınız.

Belki de en önde ben varım ama nedense kendimi hala insan sınıfına katamıyorum. İnsan olmak için çabalamama rağmen olamıyorum. Açıkçası bu tam bir kıskançlık krizine dönmüş durumda. Bu yazının sebebi başka ne olabilir ki zaten? Sanki insanmış gibi hissebilmek adına sizlerden gördüğüm hareketleri, davranışları, tepkileri, refleksleri taklit etmeme rağmen belli dönüm noktalarında her zaman sınıfta kalıyorum. Hayatımın tüm kulvarlarında olduğu gibi eğitim hayatım boyunca da hep böyle oldu. Bir türlü normal sırada gidemedim, ya sınıf atlatmaya çalıştılar ya da tekrarlatmaya… Üniversitede de durum farklı olmadı, o kısım ayrı bir yazı olur. İş hayatı desek… Bir şey bilmeyen bir dolu insanın birbirine bir şey bilmediğini çaktırmamak temelinde yürüyen, popülist bir akımın içindeki kuklalara dönüşmesi… Yine aynı sidik yarışı, ben beceremediğim için her zaman olduğu gibi seyirci oldum.

Her türlü imkana sahip olup da hiç bir şey yapmayan o kişi benim. Hevesim yok. Hırsım yok. İsteğim de yok. Ben bu kadar çok canlının birbirini katlettiği, sürekli yenisinin geldiği ve bir çoğunun ölüp gittiği bu evreni algılamaya çalışmaktan başka hiç bir şeye odaklanamıyorum. Başka şeylerle ilgileniyor olmak samimi gelmiyor bir kere.

Her şey sırf bu sebepten çok da dolu gelemiyor bana. Sizler dünyanızda istediğiniz soytarılığın veya aşırı ciddi ve bükülemez tavrınızla neyin peşindeyseniz koşmakta özgürsünüz. Özetlersem bir çoğunuzu kıskanıyorum.