İleri geri konuşmayı sevmem. Sadece sakinliğimin sürekli olmasını istiyorum. İçimdeki fırtınamsı havanın kimseye yansımasını uygun bulmadım. Azıcık düşünerek bazı şeyleri farketmek mümkün. Düşünmeni isterdim senin de benim gibi. Hayal ettiğin bu muydu gerçekten? Sana, hayallerini satan insanlardan hayal almamayı öğretmek isterdim, olmadı.
Dilimden geçmiş gitmiş zamanlardaki konuşmalarımın sadece bir kısmı aklımda kalmış. Bazılarını yazamadım. Senelerce aklımdan gitmeyen bazı konuşma anlarının sadece mekanlarını net olarak hatırlamak fakat konuyu hiç anımsamamak… İşte insan olduğum gerçeğini yüzüme vuran ikinci nedendir bu.
İzmir’in sokaklarında yürüdüğüm günleri özlediğim bir başka gece. Başka bir enerji var orada beni çeken. Kafamın içinde dolaşan sokakları, binaları, parkları, mekanları, hatta yaşamları bile var. Keşke o yaşamlar da sokaklar kadar kalıcı olabilselerdi hayatta. Aramadığım insanlar, aramadığımı düşünün diye aramıyorum sizleri yoksa her gece arıyorum pek çoğunuzu. Bazen yanımdaki yastıkta, bazen karşımdaki koltukta, çevremi sardığınız anları, içtiğimiz barları. Sahnede arıyorum bi’ kısmınızı hala ama çoktan inmişsiniz. Denizden de dökülmemişsiniz. Taksiyle şehir turu mu atmışsınız ya da yine içip içip sızmış mısınız köşede?
Kaldırım taşı kadar bile kalıcı olamayan hayatlar… Günde binlercesinin bastığı, bazılarınınsa basmak yerine pislettiği taşlar… Hayatlarında, her sene farklı renklere boyanan kaldırım taşı kadar yer edinemediğim insanlar, taşlar; milyonlarcasınız işte. Çok özlesem bile hiçbirinizi yakalayıp yanımda tutmak istemiyorum yalan hayatımda. Yazılmamış hikayeler, yaşanmamış olaylar daha heyecan vericiydi şimdiye kadar. Gözlemlemek de daha mantıklıydı hareket etmeden önce. Sizler oyununuzu kurarken de yıkarken de severek izledim. Artık kendi oyunumu kurmamın zamanı.
Hepsini yakacağım.