Kendi kokumun içinde uyanmaya çalışırken kurduğum hayaller en güzelleri. Beynimin içinde binlercesi zaten mükemmel birleşimi oluşturmuşken arayamıyorum onu dışarda. Bütünlüğü tamamlayabilecek ortam henüz her yerde veya her bireyde bulunmuyor. Zamanında gerçekten bulmuştum, buna inandığım bir süreç yaşamıştım, zamanının mükemmeliydi ama bozuldu ellerimde. Mükemmellik de sabit kalan bir şey değilmiş. Keşke içimdekiler de bozulsa onun gibi ve tekrar dışarda onu aramaya çıksam.
Kurtuluşun tünelin çıkışını bulmak sanıyorken sen, kurtulanlar kahkaha atıyorlar arkandan. Olay çıkmak değil, biriktirilenlerin kullanıldığı bir evredeyiz, uyanık olmak lazım. Tatlı bir uykunun yerini, uyanmayacağını bilsen bile değişmezsin bana. Değişemezsin.
Siyah kanatlarımın altına almak istemem hiçbirinizi.
Renkleriniz var bir de gözüme batan. Renklerinizle de oynamadan önce doldurduğunuz tablolardaki pürüzlerin acısını çıkarmak gerekir. Dokunduğunuz her noktanın aslında kirlettiğiniz veya körelttiginiz bir sonsuzluk olduğunu nasıl farkedemezsiniz? Kendinizce isimlendirdiğiniz saçmalıklarınıza laf sokmamıştım daha önce. Gerçek his tabloda değil, seslerde saklıdır. Sessiz filmlerde bile arkada müzik olur, düşünüyorum da sessizlik içindeki görselliğin çok değeri olamamış aslında…
Hangisi daha önemli diye sorulduğunda görsellik demiştim, kafamdaki fiziksel olarak hiç duymadığım ama varlığından da kurtulamadığım o sesin yanıltmasıydı sanki o an olanlar. Aslında her zaman sesti dokunmakla kapışan. Güncel oyalanmacalarla harcanan günler sebebiyle cevabımı bulamamıştım. O zaman verdiğim örnek de hatalıydı. Hiç duymadığınız örneğe neydi acaba demek de bu duvarlardaki ayrı bir kaos.
Anlık çıkan, anlam taşıyan fakat şekil verilmemiş sesler. İşte bu tanım en güzel sesleri açıklıyor. Sanırım beni en çok etkileyenler seslerdi her zaman.
Keşke tıpkı o gece olduğu gibi sesini gözlerinde duyabilsem yine.